Respire / Breathe 2014
Ülkemizde daha çok Inglourious Basterds (Soysuzlar Çetesi) ve Now You See Me (Sihirbazlar Çetesi) filmlerindeki rolleriyle tanınan Mélanie Laurent 'in ikinci kez kamera arkasına geçtiği ve yönetmenliğini pekiştirip ilerleyen yıllarda daha güzel işler çıkaracağının sinyallerini verdiği , 2014 Cannes Film Festivali 'nde gösterilen ve gençlik draması olarak nitelendirilen Fransa yapımı bu film hakkındaki inceleme ve değerlendirmelerim :
Lise son sınıf öğrencisi olan Charlie (Joséphine Japy) ailesiyle birlikte yaşayan , arkadaşları tarafından sevilen , neşeli ve sakin bir kızdır. Astım hastası olduğu için üzüntülü ve stresli anlarında nefes darlığı çekmektedir ve bu dönemlerde haliyle kronik ataklar geçirir. Diğer yandan anne ve babası evliliklerini düzgün yürütemeyen , sağlıklı ilişkileri olmayan bir çifttir. Bu duruma sürekli şahit olan Charlie evde mutsuz ve yalnızdır.Okul hayatında sosyal ve sempatik olsa da eve dönüş yolunda mahallesine adım attığı andan itibaren hüzünlü haline tekrar geri dönmektedir.

Bir gün sınıfa Sarah (Lou de Laâge) adında yeni bir öğrenci katılır.Öğretmenin isteği üzerine Charlie ve Sarah sıra arkadaşı olurlar. Annesi Nijerya’ da çalışan ve kendisi okumak için Fransa’ ya gelen Sarah özgüveni yüksek , konuşkan , ilgi ve dikkat çeken bir kızdır . Kısa zamanda tanışıp kaynaşan bu iki kız her geçen gün birbirlerine daha da yakınlaşarak dost olurlar. Bu dostluk Charlie için artık evde de mutlu olacağı , telefonda saatlerce muhabbet edebileceği bir hale gelmiştir. Birbirlerini çok seven , sırlarını paylaşan , her anı birlikte değerlendiren bu ikili bir süre sonra beklenmedik şekilde birbirlerinden uzaklaşmaya başlarlar. Film aslında tam da burada başlıyor diyebiliriz.

Bir film hakkında genel bir bakış açısı kazanmak , yönetmenin vermek istediği mesaj ya da ilerleyen dakikalarda yaşanacak olaylarda size ‘ Ne ara bu noktaya geldi bu film? ‘ diye düşünmenizi biraz olsun azaltacak şeylerden biri de eğer varsa sahnelerde geçen bilgi diyaloglarıdır.Bu film için de aynı şey geçerliydi benim için .Anlatılmak istenen daha ilk başlarda, dersteki öğretmenin “Tutkuyla özgürlüğün arasında nasıl bir ilişki vardır ?” sorusunu yöneltmesiyle yavaş yavaş seyirciye işleniyordu .Yeri geldikçe bu noktaya değinmeden geçemeyeceğim, çünkü filmin sonu Charlie ‘nin bu soruya verdiği cevabın kendi hayatına yansımasıyla bitiyordu.

Bir insanı çok iyi tanımadan ona yakınlaşmanın ve güvenmenin doğru olmadığını biliriz. Ama eğer gerçekten bu kişi sizin ruhunuza işlemişse , bilmediğiniz bir şekilde ona bağlandıysanız elinizden bir şey gelmez. Charlie’ nin başına gelen de tam olarak buydu . Tutkuyla seveceği bir arkadaş bulmuştu kendine. Sarah bu enerjiyi hissetmiş olmalı ki tanıştıkları zamandan itibaren ona yakın olmaya başlıyor ,okuldaki yabancılık hissini üzerinden atmak için onu tercih ediyor. Ayrıca Sarah girdiği ortamı neşelendirebilen, hareketli ve dinamik bir karakter . Charlie ‘nin annesi Vanessa’ ya evlerine gittiği ilk günden kendisini sevdirmeyi başarıyor , aileden biri oluveriyor kısa sürede.
Diğer yandan kocasıyla bir dargın bir barışık olan , kendisini aldattığı ve sinirli , şiddete başvuran bir adama dönüştüğü için her zaman yaptıkları gibi evlerini ayıran Vanessa psikolojik olarak çöküş içerisindedir . Yakın arkadaşının ısrarları üzerine Azizler Yortusu’nda kızı ve Sarah’yı da alarak eski bir tanıdıklarında kalmak üzere kampa gitmeye karar verirler . Özellikle izlemeyenler için belirteyim bol sigaralı bir filme hazır olun , her mekanda her sahnede hemen hemen herkesin elindeydi. Beni rahatsız etmedi ama gereksiz bulanlar mutlaka olacaktır.

Kampta güle oynaya geçen vakitlerden birinde Charlie eski bir arkadaşıyla karşılaşıyor ve Sarah ‘ yı sınıf arkadaşı olarak tanıtıyor. Toz pembe günlerin geride kalmasına sebep olan şey bu söz oluyor anladığım kadarıyla .Çünkü “Ben olsam seni arkadaşım olarak tanıştırırdım , kalıplara sokmazdım “ diyerek kırıldığını belli ediyor Sarah .Bu masumane bir kırgınlık olmayacak zira o günden sonra ikilinin aralarında oluşacak duvarın tuğlaları teker teker örülmeye başlıyor.
Filmin bundan sonrası giderek sinir bozucu bir hale geliyor , haksız yere üzülen insanları görmeye katlanamıyorum bu yüzden Charlie karakterinin sabrı ve sükunetine hayran kaldım.Sessizliğe alışkınlığından mı desem,olgunluk mu desem,yoksa çok düşünmeden sevgi mi desem bu çaresiz umutla bekleyişine ?
İplerin kopmasıyla Sarah‘nın içinde sakladığı ,ustalıkla taşıdığı maskesini, çıkar sağladıklarına göstermediği ama işi bitenlere acımadan sergilediği narsist sapkın olarak nitelendirilen yanı ortaya çıkıyor. Cesur, her istediğini yapan , sürekli gülen ve rahat bir kız imajı sergilediği için, bilindik genç kızlardan farklı bir yanı yokmuş yanılgısına düşürerek etrafındakilerin bu özelliği ilk bakışta kolay fark etmemelerine sebep oluyor. Dürüst olmadığı konular ve bunların gün yüzüne çıkmasıyla Charlie ‘ ye gardını iyice alarak hayatı ona zindan ediyor.
Sürekli onu suçlaması , hatalı olanın daima oymuş gibi davranması“durumları tersine çevirme“ yani yaşananlara maruz kalan kişinin aniden suçlu pozisyonuna dönüştürülmesi ikili arasındaki diyaloglarda bariz belli oluyor .
Buna rağmen her şeye göz yuman ,görmezden gelen ,affeden , gittikçe içine kapanan ,dersleri kötüye giden ,arkadaşlarından uzaklaşan en önemlisi bu ilişkide zehirlenen ve zarar gören , yine de sevmekten bir türlü vazgeçmeyen Charlie oluyor.Seyirciye geçen bu reaksiyonların gözle görülür sebeplerinden biri de cinsel yönelimini henüz saptamamış genç bir kızın duygularının sömürülmesinde yatıyor.Aldığı her psikolojik darbe limitleri zorlayan cinsten. Fakat her sabrın da bir sınırı vardır derler. İçinde biriktirmek ,gereğinden fazla susup tahammül etmek bir yerde mutlaka patlak verir.
Film sonlara doğru gerilimin dozunu giderek arttırdı . Charlie nefes alamadıkça benim de ruhum daraldı , soluk aldığım halde aynı anda ben de nefessiz hissetim kendimi o yüzden adına yaraşır bir film olmuş . Finaliyle kimi ne kadar tatmin etti bilemem ama ben yeterince etkilendim ,“Tutkudan vazgeçmek onu kontrol etmekten daha kolaydır” diyerek hocasına cevap veren Charlie finale noktasını koydu.
Genel olarak oyunculukları başarılı buldum. Tam bir Fransız sadeliğinde ve bir o kadar da çarpıcıydı.İki karakterin de kameraya eşit olarak yansıtılması oyuncuların birbirlerine üstün ya da baskın gelmesini önlemiş,ortaya yıldızı parlayan iki kadın oyuncu çıkmış.Her izleyiciye hitap eden bir film değildi o yüzden benim aldığım etkiyi aynı derecede kimse alamaz elbette ama izleyince pişman olmayacakları, farklı boyutlarda film arayan sinema severlere öneririm.
Yazımı filmde geçen ve izledikten sonra da keyifle dinlediğim bu şarkıyla sonlandırıyorum .Dikkat edin benim gibi bağımlılık yapmasın.
|
Yorumlar
Yorum Gönder